19 Aralık 2007 Çarşamba

yafta

bir ses çalındı kulağına eskilerden, derinden: "...ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.". Ardından gözkapaklarından ağırlığını yavaş yavaş kaldırdı karanlık; izin verdi günışığına. Rutin hareketler izledi birbirini ve senin yinelemene neden oldu aynı unutkanlığı. Az kalsın unutuyordun onu almayı. Geri döndüğünde sadece bakıp gülümsedin. Her giydiğinde ve her çıkardığında yüzünün aldığı şekil aynıydı: Belirsiz, buruk bir gülümseme... Usulca giyerken "kendini" üzerine aynı meraktı seni kuşatan: Acaba bir gün "kendini" giymeden çıkıp günü karşılayabilme cesaretini gösterebilecek miydin? Hazırdın her zamanki gibi: Önü senin yapıştırdığın, arkası ise arkandan yapıştırılan yaftalarla dolu yürüyen bir panoyu andırıyordun üzerindekiyle. Aldatmaca, masallar kadar dürüst olmamasıydı çevrendeki her şeyin. Masalların en baştan yalan olduğunu söylemesiydi onları dürüst kılan senin nazarında. Önünden başka etiketleri layık görürlerken sana, arkandan üzerinde dil izleri olan başkalarını yapıştırmalarıydı, seni gülümseten. "Kendini" kuşandığın zamanlarda seni mutlu eden tek şey: Saatlerin birbirini kovalamasıydı. Gerçekdışı olsa da masalların gerçeğin aldatmacasından uzak olmasıydı sana geceyi sevdiren. Ve biliyordun ki: Zamanı geldiğinde -karanlık çöktüğünde güne-, tanıdık sesin seni karşılayacağını "Bir varmış, bir yokmuş..." diyerek derinden...
19.12.07 , 22:37

2 yorum:

Beklenti dedi ki...

gerçekler, biz istemesekde, bize yüklenilen görevler hep peşimizden gelmez mi ? bunlardan bi kaçıştır masallar. zaten bizi cezbedende masalları masal yapan o rüya dünya degilmidir.

Adsız dedi ki...

Bir masaldın, bitti şimdi. Kalanlar kül tadında. Tarifi yok aslında hiçbişeyin, senle yada sensiz olması dışında. Hergün giyindiğim kimliği birgün bıraksam da arkada, kalbim benimle ya, o yeter beni en derin masallara atmaya.