28 Şubat 2008 Perşembe

tik-tak-kaç

güçlükle ayırabilmişti gözlerini akreple yelkovanın yarışından. Son zamanlarda saatinin üzerine bir bant yapıştırıyor ve sadece gerçekten saatin kaç olduğunu merak ettiğinde yüzleşiyordu onunla. Ondan bu şekilde kaçabilmenin imkansız olduğunun bilincinde olsa bile, sınırları zorlamaya itmişti onu bu takıntı. Onunla yüzleştiği nadir anlarda, kendini onun tesiri altında bulmaktı aniden tekrar bandı yapıştırmasını sağlayan. O kısa süreçte bile akrep ile yelkovandan ileride olduğunu bilmenin yanı sıra, neredeyse onlarla yanyana ilerlediğini farketmekten kaçınamıyordu bir türlü. Zamanın kendisini yavaş yavaş kapsamasını, başka bir açıdan yok etmesini kabullenemiyordu. Belki de sadece geriden gelmeleriydi sorun. Sonuç olarak, aynada kendisini görmek için bile bekliyordu, yansımasının kendisine ulaşması için. Kendini usulca yuttuğunu düşündüğü şeyi karşısında görebilmekti arzusu ve bunun imkansızlığı geldikçe aklına, elini saatinin üzerindeki banda daha güçlü bastırırken yakalıyordu. Fakat şu an farklı olan bir şey hissetti bandı yapıştırmak üzereyken: Tik-tak ritimleri metronom düzeninden çıkıp bir yankı oluşturuyordu içinde. Bu sefer sonuna kadar dinleme cesareti duydu kendinde bu cılız yankıyı: "Geriye bakman biçare bir çabadan öteye gidemez. Onu göremezsin ama soluğunu ensende hissettirecek kadar yakındır ruhuna. Durmanı bekliyor benliğini yutmak için, diğerlerine yaptığı gibi. Günü geldiğinde amacına ulaşacak bilesin. Gücün yettiğince koş ardına bakmadan, hiçbir şeyi umursamadan çünkü zaman seni geçmiş zamana dahil ederken akıllarda tozunun kaldığını bilerek gülümseyeceksin."...
28.02.08 , 14:47